İnsan duyguları… Ne kadar karmaşık, ne kadar derin bir mesele, değil mi? Sevgi, öfke, üzüntü, mutluluk… Her biri kendi içinde bir dünya. Peki, bir makine, bir robot, insanın hissettiklerini anlayabilir mi? “Duygu” dediğimiz şey, sadece bir yüz ifadesinden ya da ses tonundan ibaret mi? Aslında işin derinine indikçe, bu sorular daha da kafa karıştırıcı hale geliyor. Günümüzde teknoloji hızla ilerliyor. Bilgisayarlar artık sadece sayı saymıyor; yüzümüzü, sesimizi tanıyor, hatta bu bilgilere bakarak duygularımızı anlamaya çalışıyorlar. Düşünsenize, bir gün bir bilgisayar karşınıza geçip, “Üzgünsün, istersen biraz konuşalım,” diyebilir. Kulağa hoş geliyor, ama bir o kadar da tuhaf, değil mi? Çünkü insanlar bile bazen birbirlerini anlamakta zorlanırken, bunu bir makine nasıl başaracak?
Hepimizin hayatında, “Ne oldu, iyi misin?” sorusuna, “İyiyim” diyerek geçiştirdiğimiz anlar olmuştur. Ama gözlerimizin içi, tonumuz, hatta duruşumuz bizi ele verir. Peki, bir bilgisayar böyle anları fark edebilir mi? Hadi fark etti diyelim, gerçekten ne hissettiğimizi çözebilir mi? Zor görünüyor. İnsan hissettiğini söze dökse bile, o duygunun derinliğini tam anlatamaz. Duygular, kelimelere sığmaz çünkü.
Bir gün bir arkadaşım, “Keşke bilgisayarlar üzgün olduğumuzu anlayıp önümüze bir bardak çay koysa” diye espri yapmıştı. Aslında bu basit gibi görünen dilek, bizi gelecekte bekleyen ilginç bir dünyaya ışık tutuyor. Teknoloji bu kadar ilerlediğinde, hayatımız gerçekten kolaylaşabilir. Ama bir yandan da “Beni izliyorlar mı?” endişesi içimizi kemirebilir. Çünkü hislerimizi anlamaya çalışan bir makine, mahremiyetimize ne kadar saygı gösterebilir?
Sonuçta, makineler ne kadar gelişirse gelişsin, bir insanın gözlerine bakıp, “Bu gözlerde keder var,” demenin yerini hiçbir şey tutamaz. Empati, öğrenilmez; hissedilir. Belki de bu yüzden, teknolojiyi hayatımızı kolaylaştırmak için kullanırken, insana özgü o sıcaklığı ve anlayışı da hep yanımızda taşımamız gerekiyor. Çünkü hiçbir makine, bir insanın kalbine dokunamaz.
Yorumlar